hikaye105

ŞEHVETİN SONU



Bir halayık şehvetin çokluğundan, hırsının fazlalığından bir eşeği kendisine alıştırmıştı. O eşek, kendisine yakınlaşmayı adet edinmiş, insana yakın olmayı öğrenmişti. O hilebaz halayığın bir kabağı vardı. Eşek kendisine ölçülü yaklaşsın diye kabağı, eşeğin aletine takardı. Yakınlaşma zamanında aletin yarısı girsin diye bu işi yapmaktaydı. Çünkü, eşeğin aleti tamamı ile girse rahmi de parçalanırdı, damarları da.
Eşek boyuna zayıflayıp durmaktaydı. Eşeğin sahibi olan kadın da neden bu eşek böyle zayıflıyor, neden böyle kıl gibi inceliyor deyip dururdu. Fakat işin ne olduğunu anlamakta acizdi. Nalbantlara illeti nedir, neden zayıflamakta diye gösterdiyse de, onda hiçbir illet görünmedi, kimse bunun iç yüzünü haber veremedi. Kadın bu işin aslını adamakıllı araştırmaya başladı. Her an eşeğin haline dikkat etmekte, neden böyle zayıfladığını bulmaya çalışmaktaydı.

İnsanın adamakıllı çalışmaya kul olması gerekir. Çünkü her şeyi iyice arayan nihayet bulur. Eşeğin haline dikkat edip dururken bir de ne görsün? O halayık eşeğin altına yatmıyor mu? Bunu kapının yarığından gördü bu hale pek şaştı. Eşek erkekler kadınlara nasıl yakınlaşırsa aynen onun gibi halayığa yakınlaşmış, işini becermekteydi.

Kadın hasede düştü. Dedi ki, bu eşek, benim eşeğim, nasıl olur bu iş? Bu işin bana olması lazım ben işe daha ehlim. Eşek işi öğrenmiş, alışmış. Adeta sofra yayılmış, mum da yanmış. Görmezlikten gelip ahırın kapısını vurdu. A kız ne vakte dek ahırı süpürüp duracaksın? dedi. Bu sözü işi gizlemek için söylüyor, ben geldim kapıyı aç diyordu.

Sustu halayığa hiçbir şey söylemedi. Bu işe tamah ettiği için işi gizledi. Halayık bütün fesat aletlerini gizleyip kapıyı açtı. Yüzünü ekşitip gözlerini yaşartarak dudaklarını oynatmaya başladı, güya oruçluyum demek istiyordu. Eline sapı yıpranmış bir süpürge aldı, develerin yatması için ahırı süpürüyor göründü. Elinde süpürge kapıyı açınca kadın, dudak altından seni usta seni, dedi.

Yüzünü ekşittin, eline süpürgeyi aldın, iyi. Fakat yemeden içmeden kesilmiş eşeğin hali ne? İşi yarıda kalmış, öfkeli, aleti oynayıp durmada. Gözleri kapıda seni beklemede. Bunu dudağı altından söyledi, halayıktan gizledi. Onu suçsuz gibi ululadı,

Dedi ki: Tez çarşafını başına al. Filan eve git benden selam söyle. Şunu söyle, böyle yap, şöyle et. Neyse ben kadınların masallarını kısa kesiyorum. Maksat neyse sen onun özünü al. O işi görmezlikten gelen kadın onu yola vurunca, zaten şehvetten sarhoş olmuştu, hemen kapıyı kapadı, oh dedi.

Yalnız kaldım, bağıra, bağıra şükredeyim. Artık erkeklerin gah tam, gah yarım yamalak yakınlaşmalarından kurtuldum. Kadının keçileri, sanki bini bulmuştu, öyle neşelendi. Eşeğin şehvet ateşiyle kararsız bir hale düştü. Hatta ne keçisi? O yakınlaşma kadını keçi haline getirdi. Ahmağı keçi haline getirmeye, hor hakir bir hale sokmaya şaşılmaz ki!

Şehvet isteği, gönlü sağır ve kör yaptı mı eşeği bile Yusuf gibi nurdan meydana gelmiş bir ateş parçası gösterir. Nice ateşten sarhoş olmuşlar vardır ki ateş ararlar, kendilerini de mutlak nur sanırlar.

Yalnız Tanrı kulu böyle değildir. yahut da Tanrı birisini çeker çevirir de yola getirir, yaprağı döndürür bu da başka! Böyle olan o ateş hayali bilir, o hayalin yolda eğreti olduğunu anlar. Hırs çirkinleri güzel gösterir. Yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur. Şehvet yüz binlerce iyi adı kötüye çıkarmıştır. Yüz binlerce akıllı, fikirli adamı şaşkın bir hale getirmiştir. Bir eşeği bile Mısır Yusuf’u gibi güzel gösterdikten sonra o çıfıt bir Yusuf’u nasıl gösterir? Pisliği afsunu ile sana bal göstermede, iş inada bindi mi balı nasıl gösterir? Bir düşün artık. Şehvet yemeden olur, az ye. Yahut bir kadın nikahla da kötülükten kaç. Yedin içtin mi şehvet, seni harama çeker. Ele gireni elbet harcamak gerekir.

Şu halde nikah Lâhavle okumaya benzer. Oku, yani bir kadın nikahla da şehvet, seni belaya düşürmesin. Madem ki, yemeye içmeye hırsın var, çabuk bir kadın al evlen. Yoksa bil ki kedi gelir yağlı kuyruğu kapar. Sıçrayan eşeğin sırtına taş yükü vur, o kaçmadan, sıçramadan önce sırtına yükü yükle.

Ateşin ne yaptığını bilemezsin, savul oradan. Bu çeşit bilginle ateşin çevresinde dönüp dolaşma. Ateşe çömleği koyup çorba pişirmeyi bilmiyorsan bil ki ne çömlek kalır, ne çorba. Su hazır olmalı, ahçılığı da bilmelisin ki o tenceredeki çorba, dökülmeden, bozulmadan pişsin. Demircilik sanatını bilmiyorsan demirci ocağından geçerken sakalını bıyığını yakarsın.

Kadın kapıyı kapadı, sevine, sevine eşeği kendisine çekti, cezasını da tattı ya! Eşeği çeke, çeke ahırın ortasına getirdi. O erkek eşeğin altına yattı. O kahpe de muradına ermek üzere halayığın yattığını gördüğü sekiye yatmıştı. Eşek ayağını kaldırıp aletini daldırdı. Eşeğin aletinden kadının içine bir ateştir düştü. Alışmış eşek kadına abandı, aletini ta hayalarına kadar sokar sokmaz kadın da geberdi.

Eşeğin aletinin hızından ciğeri parçalandı, damarları koptu birbirinden ayrıldı. Soluk bile alamadan derhal can verdi. Seki bir yana düştü o bir yana. Ahırın içi kanla doldu, kadın baş aşağı yıkıldı, öldü. Kötü bir ölüm, kadının canını aldı.

Kötü ölüm, yüzlerce rezillikle gelip çattı babacığım. Sen hiç eşeğin aletinden şehit olmuş insan gördün mü?

Kuran’dan rezillikle azap edilmeyi duyda böyle kepazelikle can verme. Bil ki bu hayvan nefis bir erkek eşektir. Onun altına düşmekse ondan daha kötü ve ayıp bir şeydir. Nefis yolunda benlikle ölürsen bil ki hakikatte sen de o kadın gibisin. Tanrı, nefsimize eşek sureti vermiştir. Çünkü suretler, huylara uygundur. Kıyamette sırların açığa çıkması budur. Tanrı hakkı için eşeğe benzeyen nefisten kaç. Tanrı, kafirleri ateşle korkutmuştur. Onlar da ateşe utançtan hayırlıdır demişlerdir. Tanrı hayır demiştir, o ateş, utançların aslıdır. Bu kadını öldüren şu ateş gibi. Hırsından doyacak kadar yemek yemedi, daha fazla yemek istedi. Kötü ölüm lokması boğazına durdu.

A haris adam doyacak kadar ye, hatta yemeğin helva ve palüze bile olsa. Tanrı, teraziye dil verdi. Aklını başına devşir de Kuran’dan Rahman suresini oku. Kendine gel de hırsından teraziyi bırakma. Hırs ve tamah seni azdıran bir düşmandır.

Hırs, hepsini ister fakat bütün lezzetlerden mahrum olur. A turp oğlu turp hırsa tapma. O halayıkcağız hem gidiyor, hem de ah diyordu; a kadın sen ustayı yola saldın. Ustasız iş yapmak istedin. Bilgisizlikle canınla oynamaya kalkıştın. Benden bir bilgidir çaldın, çaldın ama tuzağın ahvalini sormaya arlandın. Kuş, hem harmanından tane toplamalıydı, hem de boynuna ip dolamamalıydı.

Taneyi az ye bu kadar pis boğaz olma. “Yiyin” emrini okudunsa “İsraf etmeyin” emrini de oku. Bu suretle tane yemekle beraber tuzağa da düşme. Bilgi ve kanaat ancak bunu icap ettirir. Akıllı kişi dünyanın gamını yemez, nimetini yer. Bilgisizlerse nedamet içinde mahrum kalırlar. Boğazlarına tuzağın ipi dolaştı mı tane yemek, hepsine haram olur. Kuş, tuzaktaki taneyi nasıl yer? Yemeye kalkışırsa tuzaktaki tane zehre döner.

Tuzaktaki taneyi gafil kuş yer, halkın bu dünya tuzağındaki nimetleri yemesi gibi. Akıllı ve işten haberi olan kuşlar, kendilerini taneden adamakıllı çekerler. Çünkü, tuzağın içindeki taneler zehirlidir. Kördür o kuş ki tuzaktan tane diler. Tuzak sahibi, aptalların başını keser. Güzel ve narin olanlarıysa meclislere çeker götürür.

Çünkü aptalların ancak etleri işe yarar. Güzel ve zariflerinse güzel sesleri işe yarar. Hasılı halayıkcağız kapının yarığından, hanımının eşeğin altında can verdiğini görünce, dedi ki: A ahmak kadın, bu iş nedir? sana ustan bir şey gösterdi ise, yalnız görünüşe kapıldın. Halbuki iç yüzü senden gizliydi. Usta olmadan dükkan açtın.

Bal gibi, pâlüze gibi olan o aleti gördün, âlâ. Fakat a haris neden kabağı görmedin? Yoksa eşeğin aşkına o kadar mı dalmıştın ki gözüne kabak görünmedi? Ustadan sanatın dış yüzünü gördün sevine, sevine ustalığa kalkıştın. Nice riyacı ve işten haberi olmayan ahmak kişiler vardır ki erlerin yolundan göre,göre ancak sof kumaş görmüştür.

Nice boş boğazlar vardır ki azıcık bir hüner elde etmişler, padişahlardan laftan başka bir şey öğrenmemişlerdir. Her biri Musa’yım diye eline bir sopa almış, her bir, İsa’yım diye ahmaklara üfürmeye kalkmıştır.

Bir gün doğruların doğruluğu, senden mehenk taşını isteyecektir. Eyvah o günden! Artık geri kalanını ustaya sor. Bu harislerin hepsi de kördür dilsizdir. Hepsini aradın, elde etmek istedin, fakat herkesten geri kaldın. Bu ahmak sürü, kurtlara av olmuştur.

Bir suret gördün, onun sözünü söylemeye başlayıverdin ha; dudu kuşları gibi kendi sözünden haberin bile yok.

Dudu kuşu, önünde bir ayna, ayna içinde de kendi aksini görür. Aynanın ardında usta gizlenmiştir; güzel dille edeplice söz söyler. Duducuk, bu söz söyleyeni ayna içinde gördüğü dudu sanır. Bu suretle o koca kurdun hilesinden haberi olmaz, güya kendi cinsinden olan bu dududan söz söylemeyi öğrenir.

Usta, ona ayna ardından söz söylemeyi öğretir. Böyle olmasa kendi cinsinden olmayan birisinden söz söylemeyi öğrenemez. O hünerli kuş, söz öğrenir ama sırrından da haberi yoktur manasından da. Söz söylemeyi bir insandan beller. Fakat bir duducuk, bundan başka insandan ne bilebilir, ne elde edebilir ki?

Velinin beden aynasında da kötülüklerle dolu olan mürit, tıpkı bunun gibi kendisini görür. Fakat söz ve iş zamanında aynanın ardındaki Akl-ı Kül-ü nereden görecek? O sanır ki insan söylüyor. Halbuki bu, başka bir sırdır, onun bundan haberi bile yoktur. Söz söylemeyi belletir, belletir ama önü sonu olmayan sır belletir. Halbuki o, bu sırra eş değildir, bir dududur, bunu bilemez.

Halkta kuşların ötüşünü taklit ederler. Bu, ağzın ve boğazın yapabileceği bir şeydir. Fakat kuşların seslerini taklit edenin o seslerdeki manadan haberi bile yoktur. Kuş dilini aancak bakışı hoş Süleyman bilir.

Nice kişilerde dervişlerin sözlerini öğrenir, mimber ve meclisleri o sözlerle parlatır. Fakat onların ya bu sözlerden başka bir kısmetleri yoktur, yahut da sonunda Tanrı rahmeti onlara yol gösterir.

Yorumlar

pasha1096 dedi ki…
selamun aleykum

Bu sehvetin sonu olayini okudugumuzda nasil anlamaliyiz yani bu islamin buyuk alimi ise edep bakimindan bakarsak kelimeleri dar bi insan olamayacagina gore yani hangi buyuk alimler bu tur kitaplarinda orneklendirmede boyle ornekler vermistir yani peygamber sav yada sahabeden varmi bole orneklemeler selaemtlen bilgilendirirseniz Allah razi olsun
Unknown dedi ki…
Aleykum selam Pasha;

Cinsellik konusunda bu kadar detaya girmekten milletce utaniyor olmamiz, bu tur olaylarin gercek hayatta oldugu gercegini ort bas etmiyor. Bence Mevlana "Gel Ne Olursan Yine De Gel, Yuzbin Kere Tovbeni Bozmus Olsan Da Yine Gel" derken azginligin en asagi kademesine kadar gitmis nefisleri dogruluga davet ediyor.
muvahhit dedi ki…
selamun aleykum.tasavvuf islama sonradan akıtılan zehirdir.islamda böyle sonradan çıkan icatlara bidat denir.ve bidat işleyen her ehil müşriktir.gördüğünüz gibi mesnevi de 5 ciltteki şüphenin sonu başlıklı hikayede hiç de bir islam alimine yakışmaycak bir edepte anlatılan bu hikaye porno dergilerinden alıntı gibi.tamam mecazlar,teşbihler söz konusu diyorsunuz o zaman bana söyleyin bu hikayedeki alet neyi temsil ediyor.başka öerneklendirilemeler yapılamazmıydı.eğer bu alıntı mevlanaya ait ise imanını tekrar sorgulamk gerek.sadce bu değil mesnevi şirk kokuyor.kitabımız kuranı kerim her cevaba açıktır.birde mesneviyi kuran tefsiri adı altında dış ülkelere yayınlıyanlar var.artık düşünün batının gözündeki islamı.
muvahhit dedi ki…
ben mevlanayı islam alimi değil bir edebiyatçı olarak nitelendiriyorum.neden mi ?mesneviyi okuyun.
Byteman3D dedi ki…
Sevgili Muvahhit kardeşim, kendi yaşasaydı da sana senin anlayacağın dilde bu konuyu izah etseydi bu büyük alim: Bu hikayede bahsi geçen durumlar kimi zaman at olur, kimi zaman köpek, bazen dişi olur bazen erkek, O kadar çok yaşanan bir vakadır ki görsen insanlığından iğrenirsin. Senin gibi ar eden edepli insanların "edepsizliği konuşmamak gerekir" kanısı itibarı ile sadece arkada gizlenir. Hiç düşündün mü kaç kişi kendi kendini tatmin yoluna gitmiştir? Neredeyse insanlığın tümü birgün bunu yapmıştır. Hiç düşündün mü ki bir erkek arkadaşı, sevdiği olmayan bir kadın kitlesi vardır ki evinde köpek besler. Aslında erkeklerle uğraşmaktan bıkmıştır. Tanış biriyle ve sor anlatsın. (AYnen Mevlana'nın hikayede anlattığı gibi) Köpek aldatmaz üzmez karşılıksız sever. Ben buna yorum yapmayayım ama Freud denen bir adam var ya ona soracak olursan, tamamı içteki cinsel arzuyu tatmin için yanında o hayvanı barındırır. Emin ol onların içinde bile aslında ar eden, edebinden bunu en fazla köpeciği mıncıklamaktan öte götürmeyen niceleri vardır ya, çoğu da - nefis sonuçta durduğu yerde durmaz insanı ahlaksızlığın en dibine çeker- elle yaptığı o işi çok sefer köpeciğine sürtünerek yapmıştır. İsmi lazım değil bir TV programında epey ünlü bayan bir TV şovcusu kadın köpeğini getirmişti yayına. Köpek bir anda aynı o hikayede anlatıldığı gibi başladı kadınla işini görmeye. O hayvan ne kadar azmış olsa bu gösterilmeden bu işe öylece girişmezdi. A şovcu hanımı da dinlesen konuşmasını adam sanırsın. Freud efendi ne kadar acımasız da görünse mevzuda haklıdır, Mevlana'da bu hususta uyarı yapmakta son derece yerinde bir iş yapmıştır. Zaten bu konuları konuşmamak gerektiği düşüncesini yayan da bilin ki şeytandır. Pislik biraz da gizlilikten doğar. Saklı olan değerli gösterilebilir şeytan tarafından. Sonra bir görünüme sokar o pisliği şeytan ve ne ar eder insan, ne edebi kalır, kamera önünde bile o işleri yapar hale gelir. Buyur bugün ne kadar çok var.
Sevgili Pasha kardeşim belki bu kadar aleni halk ağzıyla işi anlatmamıştır ama bizzat Allah Kuran-ı Kerim'de bizleri bu tarz pis işler konusunda Lut kavminin kıssalarında uyarmıştır.

Başka din aliminin ne dediği çok da önemli değil. Allah homoseksüel bir kavmi nasıl helak ettiğini anlatmıştır. Mevlana da nefse hoş gösterilen böyle bi işin adamı nasıl perişan edeceğini ölüme eşdeğer göstererek güzel bir teşbihle önümüze koyuyor. Zaten bunu aklından bile geçirmemiş adama bundan rahatsız olmak neye hacet. Filmde hamamdaki sevişme sahnesini "hamamda cinsellik olmaz" diyerek edepsizliği üzerine alınan hamamcılar derneği başkanı aslında bi vakit bunu aklından geçirmiştir de edebinden yapmamış olduğu için yapanları kınamaktadır, onlardan rahatsız olur. Yoksa bunu daha önce kendi düşünmemiş olsa, insana o insanların hallerine üzülmek dışında ne düşer ki?

Selametle
Unknown dedi ki…
Mevlana, Mesnevi kitabının vahiy yoluyla yazıldığını söylüyor(inanmayan Mesnevi'ye baksın). Demek ki bu hikaye Allah tarafından yazdırılmış. İyi de neden eşek,alet vs. kullanılmış. Bana kutsal bir kitap gibi gelmiyor Mesnevi. Kuran'ın bir eksiğini mi görmüş Allah ki Mesnevi'yi yazdırmış.Freud'a sapık diyen dinci arkadaşlar bile Mevlana'yı yere göğe sığdıramıyorlar. Kuran'da bahsedilen "kimisi kendi eliyle yazdığı kitabı Allah'tandır der" uyarısına uyan bir kitap gibi geliyor bana. Gibisi bile fazla...
Byteman3D dedi ki…
Bu konuda yanlış düşünüyorsunuz: Mesnevi Allah'ın indirdiği kutsal kitaplardan biri değil, Mevlana'nın kendisinin de böyle iddia ettiğini düşünmüyorum. Mevlana'nın bence iliklerinin en uç noktasına kadar hissettiği ama sizin anlayamadığınız şey, zaten nefes almamıza, yolda yürürken sağa sola bakmamıza, eğilip kalkmamıza kadar günlük hayatımızda birçok şeyi Allah'ın bize ilham/vahy ediyor olduğudur.

Bu yorumlar insanların vahiy kelimesini "şer'i anlamı" dedikleri bir anlamla anlayıp kendileri çattıkları yorumlarıdır. Allah nice büyük zata, hatta yeri gelir sana bana bile, herhangi bir şahsın dini konudaki inkışafı için bazı konuların tev'ilini yaptırmak gayesiyle "belli bir davranışta bulunmasını" vahyetmektedir.
Allah sadece Mevlana'ya o bilgileri kağıda dökmesini vahyetmemiştir üstelik, yanındaki zata "Mevlana'nın bilgilerini insanlarla paylaşması için, onu yazmaya zorlamasını da" vahyetmiştir kanımca.
Vahiy kelimesini böyle anlamlandırmanız gerekiyor:

Nitekim Kuran'da Musa A.S. ın annesi için, "...ve evhayna ila ummi Musa en erdı-ihi fe iza hıfti aleyhi fe elki-hi fi elyemmi... "Ve vahyettik annesine Musa'nın onu emzirmesini, ve onun için korktuğu zaman onu nehire atmasını." veyahut Hz.Arı?!! için "Ve evha Rabbuke ila-en nahli enitteızi..." Ve Rabbin vahyetti bal arısına evler edin diye..." şeklinde ifadeler görebilirsin. (Kasas 7, Nahl 68)
Arı peygamber mi ki "ve evha" "Ve vahyetti" diyor, Hz Musa'nın annesi peygamber mi ki ona vahyediliyor...
Demek ki Allah tarafından vahyedilmek için Peygamber olmak gerekmiyor.

Ben Mesnevi'den, dini konuda olsun, dünyevi konuda olsun, farketmediğim çok şeyi farkettim. Hatta okurken ne kastettiğini anlamadığım nice şey de var. Adam epeyce bi ermiş, bunu görmek lazım.
Nice Kuran mealinde saçma sapan çevrilmiş, insanları dinden daha çok uzaklaştıran yorumlara sahip ayetlerin, Mevlana'nın, "işte buna delil arıyorsan şu ayete bak" şeklindeki hoş ifadeleri ile, gerçekte ne anlama geldiğini gördüğümde hayretler içinde kaldığım çok olmuştur.
Ve bunların hiç biri de beni Allah'tan uzaklaştırmadı. Bilakis, misal veriyorum:

Ortalıkta ne kadar Kuran'ı Kerim varsa topla bi bak, "Biz bir ayetin hükmünü kaldırır veya onu ertelersek yerine yenisini ya da daha kuvvetlisini getiririz" gibi bir ayet var. Çok insan tanırım, bu ayete dayanarak, "Allah işine geldiği gibi kurallarını değiştiriyor" deyip dinden soğumuştur. Mesnevi'de bu ayetin yorumunu bi inceleyin.
Benim tavsiyem, arama yapılan Kuran'ı Kerim'ler var internette, Hasenat vb. gibi. Mesneviyi öyle boş boş okumayın. Adam bişey anlatıp da delilini şu ayette (mesela: min ayetin ev nünsiha'da) gör dediğinde o ayeti bi araştırın, bulun hangisini kastediyor - geçip gitmeyin sadece Lafontain'den masallar değil bu adamın anlattıkları. Boşa okumayın.

Şok yani! Allah'ın o bahsettiğim ayette, hükmünü kaldırdığı "ayet", Kuran ayeti değil. Aynen bu vahiy meselesinde yanıldığınız gibi, ayet denince de milletin aklına sadece Kuran ayetleri geliyor. Allah niye bir Kuran ayetinin hükmünü kaldırsın?
Mevlana'nın gösterdiği "Ayet" aslında daha mantıklı, daha doğru.

Mevlana söylemin özüne baktığın zaman, zaten Allah'a bir karşıtlık, şirk bulamazsın. Ben görmüyorum en azından.
Bunca sayfa güzel öğütten aklında kala kala sadece halayıkla eşeğin hikayesi ve eşeğin aleti kalmasın, o hikayedeki kendi cümleleriyle, "Maksat neyse sen özünü al"

Selametle
Unknown dedi ki…
Okuduğunuzu aklınızla anlamanızı tavsiye ederim. Bu hikayede eşek şehveti temsil ediyor. Şehvete uyan kişinin eşekten bile aşağılık olduğu, mahşerde bu rezil durumların bile aşikar olacağı anlatılıyor. Halayık şeytani nefsi, sahibe kadın da edepsizliği temsil ediyor. İnsanın işlediği her rezilliğin mahşerde ortaya döküleceğini vurguluyor. Cahil yorumlarla Mevlana'yı suçlar durumdasınız.
osman dedi ki…
Osman Cesur
Kur an ı hakkıyla anlayan bu tür anlatımları yadırgamaz.Dinimizi mistik yapıdan çıkarıp akıl yoluna sokmak için o zeki insan Mevlananın muhtaşem anlatış tarzı.Mevlananın dedigi gibi sende o akıl varsa...
Semra Yağız dedi ki…
Byteman3D yorumlarınızdan dolayı tebrik ediyorum. Belliki mesnevi konusunda güzel algılarınız var. Ben bu konuda ilgili ve meraklı olarak bildiklerinizden pay almak isterim.
Adsız dedi ki…
İlginç acaba ben böyle bi hikaye yazıp yayınlasam bana nasıl bir yorum yapardınız çok merak ediyorum.Mantığa bürümek bu olsa gerek.Sapıkça cinsel hikayeler ve helal olsun ne güzel yazmış diyen bi yığın ahmak.Bu insanoğlu çok garip yaratık..Şimdi sen anlamazsın kalp gözünn kapalı gibi salakça cevaplar gelecek ve ben bir kez daha haklı çıkacağım:)
Byteman3D dedi ki…
Sen bu halinle yazsan sapığın teki denirdi elbet, ama sen de onca dokunaklı ve içi dopdolu hikayeler yazsaydın, her birinde binbir ince misalle bam teline dokunan öğütler verseydin, üstelik bunu Shakespeare'in eserlerindeki gibi hatta daha üst seviyede nazım bir üslupla yazsaydın, emin ol birileri senin yazdığını da okur, seni de adam yerine koyardı. Esere, emeğe biraz saygı.
Unknown dedi ki…
celaleddin rumi, Kuran'dan üstün tuttuğu mesnevi'nin önsözünde aynen şöyle diyor; " Bu mesnevi kitabıdır. Bu kitap gerçeğe ulaşmanın ve bilgiyle bütünleşmenin sırlarını keşifte dinin usulünün, usulünün, usulü yani din esaslarının esaslarıdır.

Bu kitap, Allah Teâlânın en büyük fıkhıdır. Allah’ın parlayan şeriatıdır. Allah’ın apaçık olan hüccet ve burhanıdır. Onun nurunun örnek ve özelliği, içinde çerağ olan kandil gibidir. Etrafını aydınlatır. Sabahların aydınlığından daha fazla ışıklıdır. Bu kitap içinde çeşit, çeşit dallar, su gözeleri olan cennetler cennetidir. Derinliklerinde akan bir su gözesi, manevî makamlara yükselen yolun başlangıcında bulunan yolcular için cennetteki Selsebil çeşmesi gibidir. O yolda ilerlemiş rütbeler ve kerametler sahipleri için “makamların hayırlısı, sözlerin en güzeli” diye isimlendirilir. Hayırlılar ve hayır sahibi olanlar orada yerler ve içerler. Nefsine kölelikten kurtulmuş hürler ondan ferahlanıp şad olurlar. "
Mevlana, efendimiz demektir. İslam'a bu kadar düşman birine, Müslümanım diyen birinin efendimiz diye hitap etmesi gariplikten öte dinsizlik, hatta kafirliktir.
bu kıssa dışında bir çok başkaları da vardır ki, bu melun belhlinin sapık içdünyasının dışa vurumudur. madem yararlı öğütler vereceksin; hikayelerinde neden ibnelik, oğlancılıktan örnekler verirsin?! kaldı ki şems ile ilişkinle ilgili dedikodular ayyuka çıkmış...
osman dedi ki…
Sarhoşum yassam anlamasısınız .Yazmasam gönül razi değil .Anlayan anladı...
Unknown dedi ki…
Bundan alinmasi gereken ders esege kabakla yaklas ki olmeyesin.baska ders yok.
Unknown dedi ki…
Bundan alinmasi gereken ders esege kabakla yaklas ki olmeyesin.baska ders yok.
Unknown dedi ki…
yorumlara baktım.fazla söze gerek kalmamış. sizin dininiz size benim dinim bana...
Unknown dedi ki…
Koca kutuk; kutukce bir yorum yapmissin.
Onceki yorumlari okumadan da yorum yapmissin ve kimse kaale almamis seni..
Allah selamet ve hidayet versin sana.. Ve magfiret etsin ki ; ileri geri konustugun kisiler icin bagislanma olsun..
Unknown dedi ki…
Hikayeyi okumadan yorum yazmışsın sanırım. Erkek eşşek nefisi anlatıyor diyor. Mesnevide ayrıca 6000 âyet 4000 hadis tefsiri vardır. Duyan kulaklara gören gözlere o bir nur dur. Nefsine uyan onda şirk görür kalbine uyan allah aşkını görür.
Unknown dedi ki…
Mevlanayı bütün dünya anladı birtek bazı müslümanım diyen anlamadı. Bir filozofun Muhyiddin Arabi için dediği gibi. Müslümanların içinden bir tane adam çıktı onu da tekfir ettiler. Bilinizki Mevlana olsun Arabi olsun bu kitapları zorla ve emirle yazmışlardır. Yoksa diğer evliyalar gibi kendi çevresine sırları aktarıp gidebilirlerdi. Onları cenabı hak bu ümmetteki bazı temiz gönüllülerin bazı sırları duyması için kurban etti.
Fahreddin Irakinin çağdaşı mevlana için dediği gibi " mevlana garip geldi garip gidecek". İslamda öyle değil mi?
Sanmayınki mevlanayı okudunuz dinlediniz. Ya da islamı öğrendiniz. Ya da elinizdeki mushaf kurandır. O kurandan büyük bir pınardır. Mesnevi de bir damladır ordan ,füsüs ta.
Daha çok söz söylemek isterim ancak faydasız işleri terk kişinin dininin güzelliğindendir buyurdu yüce resul.

Bu blogdaki popüler yayınlar

hikaye113

hikaye91

hikaye71